İnsanoğlunun binyıllar boyunca varlığını sürdürebilmesini sağlayan yaşama içgüdüsü, hayatına veya rutinine tehdit oluşturabilecek her türlü eyleme tepki vermek üzerine kurgulanmıştır. Temel amaç; dışarıdan gelen her etkiye herhangi bir şekilde tepki vererek bu etkileri boşa çıkartmak ve var olanı korumaktır.
Zamanla yaşam şartlarını iyileştiren ve belirli standartları yakalayan insan, “yaşama içgüdüsü” dediğimiz bu olguyu “standartların altına düşmeden yaşama içgüdüsü” olarak güncellemiş görünüyor. Düzenini bozacak, rahatını olumsuz yönde etkileyecek her etkene karşı refleks göstermesi bunun en büyük kanıtı olsa gerek. Fakat bunu gerçekleştirirken bir paradoksa girmekten de kurtulamadığını görüyoruz. Yani belirli tehditlere karşı gösterdiği reflekslerin çok yönlü yaşantısının diğer alanlarına olumsuz yönde etki etmesinden bahsediyorum. Bu durumun belki de en güzel örneklerinden biri, duygusal yanımızı hedef alan saldırılara karşı geliştirdiğimiz reflekslerin standartlarımızı etkilemeye başladığını fark ettiğimizde önemini yitirmesi olabilir.
Günümüzde mevcut kapital yapı öyle girift, bu yapının aktörleri birbirlerine o derece muhtaç ki; ne kadar etkilerseniz o kadar, belki de daha fazla etkileniyorsunuz. Boykot edilen ürünlerin üretimi, hammadde tedariki, satış ve pazarlaması ve hatta tüketimi aşamalarında birçok kişi ve kurum boykotun başarısıyla ters orantılı bir şekilde etkilenecek, zarara uğrayacaktır. Yani markaların yabancı sahipleri 1 birim zarar ederse yerli paydaşlar 3, belki de 5 birim zarara uğrayacaklardır.
Boykot girişimlerinin başarılı olabilmesi ve bumerang gibi dönüp boykot edeni de vurmaması için açıktan veya el altından devletin organizesiyle ve kontrolünde yapılması, boykot edilecek ürünlerin alternatiflerinin avantajlı bir şekilde piyasada yer alması, boykotun direkt veya dolaylı olarak etkilediği paydaşlara zararlarının karşılanacağı muadil çalışma alanlarının sunulması gerekiyor. Kısacası boykot, sözde değil akıllıca, planlayarak ve doğru manevralarla yapıldığında sonuç veren ve bizim pek de başarılı olamadığımız bir eylemdir.
Büyük ihtimalle şu son günlerde iri iri cümlelerle dillendirdiğimiz Fransız ürünlerini boykot meselesi de yakın geçmişimizde başarısızlıkla sonuçlanan onlarca boykot girişiminin üçüncü-beşinci gününde neyi, neden boykot ettiğimizi bile unutup gittiğimiz gibi unutulup gidecek…