Doğruların düşmanıdır bazen duygular. Öyle anlar gelir ki, kalbimizin derinliklerinden yükselen bir his, gözümüzün önündeki apaçık gerçeği perdelemeye tevessül eder.
Aşkın sarhoşluğuyla, dostluğun sıcaklığıyla ya da umudun karşı konulamaz aleviyle, gerçeklerin belki nahoş belki de acımasız yüzüne dönmek isteriz sırtımızı. Oysa her kaçış, her göz ardı ediş ileride daha büyük hayal kırıklıklarının tohumlarını eker umutlarla ayakta durmaya çalışan sinelerimize.
Birbirine düşman bu iki olgu arasında kaldığımızda fırtınalar kopar bedenimizin en derinlerinde. Bir yanda ruhumuzun en nazik tellerini titreten hislerin çağrısı, diğer yanda ise mantığın keskin, soğuk ve sevimsiz sâdâsı. Kalbimiz tanıdık bir limana sığınmak isterken, aklımız bizi uçsuz-bucaksız denizlerine en meçhullerine sürüklemek ister.
Bu çatışma, varoluşun en çetin imtihanlarından biridir. Ancak insan olabilmenin sırrı, işte bu noktada gizlenir. Cesaret, sadece fiziksel tehlikeler karşısında değil aynı zamanda ruhumuzun derinliklerindeki savaşlarda yaptığımız tercihlerle de gösterir kendini.
Çoğu kimse duygularımızın pusulamız olmasını öğütler. Her pusula her zaman gitmemiz gereken yönü işaret etmez halbuki. Mamafih, istikametimizi tayin edecek yegâne şey doğrulardır.
Gelip geçici heveslerin, anlık hazların ya da sahte tesellilerin peşinden gitmek, eninde sonunda bizi ıssız çöllerin çorak topraklarına, verimsiz kıtaların düşman sahillerine sürükler.
Bu yüzden her ne pahasına olursa olsun tercihe mecbur kaldığımız dilemmalarda mahcubiyete gidecek heveslerin yerine mağrûriyete yol alacak gerçeklerden yana taraf olmalıyız. Bu; bazen sevdiklerimizi kırmak, bazen hayallerimizden vazgeçmek, bazen de acı bir gerçeği kabul etmek anlamına gelse de özgürlüğün ve dinginliğin yoludur, huzurun şifresidir.
Unutmamalıyız ki hakikat, ne kadar yakıcı olursa olsun daima en güvenli limandır.