Kendimi bildim bileli Arap ırkının yaşadığı coğrafyada karışıklıklar ve savaşlar süregelmiştir. Arapların yaşadığı bu topraklarının mazisine baktığınızda bu karışıklığın hiç eksik olmadığını göreceksiniz. Hz. Ali ve Muaviye döneminden başlayıp günümüze kadarki süreci gerekli araştırmaları yaptıktan sonra başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum. Şimdilik yakın tarihe dönelim.
Başlarındaki İsrail belasına rağmen kamplara bölünüp birbirlerinin gırtlaklarına çöken, bir tarafın kazandığı yasal hakkın diğer tarafça tanınmadığı, birbirlerini bir kaşık suda boğmaktan çekinmeyecek olan Filistin’in Hamas’ı ile El-Fetih’i buna en güzel örnektir.
Ve yine Amerikan işgali sonrası Şii – Sünni çatışmasının alevlendiği Irak’ta her gün yüzlerce Müslüman’ın birbirini katletmesi bir diğer örnek olsa gerek. İşgal öncesinde de durum pek de farklı değildi. 24 yıllık iktidarı döneminde Saddam Hüseyin’in birçok insanlık ayıbına imza attığı bir gerçek. Bu ayıpların başlıcaları şunlar:
– İran ile yaptığı savaş sonucunda en az 1 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu savaşta İran’a karşı sinir gazı kullanmaktan da çekinmedi.
– 1988 yılında Irak Kürtlerinin özerklik taleplerine Halepçe’de siyanür gazı ile cevap verdi ve 5 bin sivilin ölmesine neden oldu. Kürtleri kendi köylerinden çıkarmak için kimyasal silah kullandı. Binlerce Kürt, köylerinden uzaklaştırılarak “yeniden yerleşim kampı” denilen bölgelerde yaşamak zorunda bırakıldı.
– 1990’da Saddam Hüseyin’in komutasındaki Irak ordusu, Kuveyt’i işgal ederek Körfez Savaşı’nın başlamasına neden oldu. Savaş sırasında 700’den fazla petrol kuyusu ateşe verildi, petrol boru hatları açılarak Körfez ve su kaynakları kirletildi. Körfez Savaşı sırasında ise, on binlerce Kürt öldürüldü ya da hapsedildi, 1 milyona yakını ülkeden kaçtı.
Sonrasında 200 küsür yıllık tarihi boyunca Hiroşima ve Nagazaki’de 350 bin insanı vahşice öldüren, yüz binlercesini de sakat bırakan dünyanın barış dağıtıcısı Amerika, Irak’a demokrasi getireceğini iddia ederek bu ülkeyi işgal edip geçen 3 yıllık zaman zarfında 655 bin kişinin katline bilfiil vesile oldu.
Irak’ta Amerika’nın kendisinin oluşturduğu dengelerin (İran ile savaşında Saddam’a en büyük desteği Amerika vermişti. Ayrıca Kuveyt’in işgaline de Amerika yeşil ışık yakmasaydı Saddam buna cesaret edemezdi.) değiştirilmesi için Kuveyt işgali ve nükleer silah safsatalarının bahane edilmesi o topraklarda plan değişikliklerinin yapıldığını gösteriyor. Yapılan bu plan değişikliğinde, bu zamana kadar bölgede pek de bir ağırlığı olmayan Kürtlerin öne çıkarılması, Talabani gibi zamanında Öcalan’ın meslektaşlığını yapmış bir gerilla liderinin devletin en üst makamına oturtulması, yine diğer meslektaş Barzani’nin Kürdistan Bölgesi Başbakanı yapılması önümüzdeki yıllarda daha çok değişikliğin olacağının işaretçisi gibi.
Bölgedeki ilişkilerin çarpıklığının en güzel örneği ise bence devrik lider Saddam Hüseyin’in idamı esnasında gün yüzüne çıktı. Sünni olan Saddam Hüseyin, Kürtlerin gözetimi altında yargılanıp idama mahkûm edildikten sonra cezalandırılması için Amerika’ya karşı en büyük direnişi gösteren gruplardan Mukteda Es Sadr’ın adamlarına teslim ediliyor. Kısacası at izi, it izine karışmış durumda.
Günahıyla sevabıyla çarptırıldığı idam cezası infaz edilirken bile yiğit görünen, kendinden çok Irak’ı düşündüğü izlenimini veren Saddam Hüseyin’i teslim alıp asan cellâtların, idam sonrası kendilerine Saddam’ı verip astıran Amerika’ya karşı kurşun sıkmaya yollanacak olmaları oldukça enteresandır.
Biz, Kurtuluş Savaşı’nı yaptığımızda içerde birçok bölünme, hizip vardı. Fakat “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyip belanın büyüğü baştayken küçükleri önemsemedik, büyütmeyip yekvücut olduk ve düşmanı yurttan def ettik. Fakat Irak’ı incelediğinizde, bizdeki durumun ve belki gayri ihtiyari bilincin zerresi mevcut değil orada. İşgal esnasında Irak halkının bir direnç gösterdiğine şahit olmadım. Sonrasında ise aynı Filistin’de olduğu gibi derdin büyüğü yabana atılmış, çıkar, mevki, makam kavgaları yapılıyor.
Velhasıl; Irak’a baktığımda millet bilinci oluşmamış bir toplumdan başka bir şey göremiyorum ve bu toplum henüz US Army damgalı canilerin nezaretinde Cehennem yoluna koyulduklarının farkına dahi varamadılar.
Bu durumda söylenecek en yerinde söz ise sanırım şudur:
“Mirasını kendinden olmayanlara bırakanların cenazesini soysuzlar kaldırır.”