Bir darbenin düşündürdükleri…

Bir darbenin düşündürdükleri...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu günden bu yana karşılaştığı en rezil, en aşağılık, en hain ve belki de en büyük tehdidi, önce Allah’ın inayeti, sonra da aziz milletin feraseti ve cesareti sayesinde kendisi için küçük, düşmanları için büyük kayıplarla atlattı, atlatıyor. On yıllar boyunca karşılaştığı en büyük sıkıntıların neredeyse tamamını, harici düşmanlarından değil de kendi içindeki hainlerden çeken bu aziz millete Allah bundan sonra bu tür badireler yaşatmasın.

Sürecin bu noktaya gelmesinde, ordu içindeki FETÖ’cüler ve diğer cuntacılar hakkında yıllardır alenen ifade edilen onca tespite rağmen hiçbir önlem almayan, temizlik yapmayan, en yakınındaki adamlarının bile kim olduğunu merak etmeyen ordu üst yönetiminin ve komuta kademesinin büyük etkisi vardır.

Bundan sonra benzer durumların yaşanmaması için bu bela tamamıyla def edilip sorumluları en ağır şekilde cezalandırıldıktan sonra acilen yapılması gerektiğini düşündüklerimi naçizane paylaşmak istiyorum:

  1. Ordudaki otomatiğe bağlanmış terfi sistemi yeniden düzenlenmeli, yükselme, rütbe alma, emekli olma gibi işlemler sicil numarasına göre değil niteliğe, liyakate ve başarıya göre yapılmalı.
  2. Şehir içlerinde neredeyse her ilin-ilçenin en güzel yerine yerleştirilen askeri birlikler ve kışlalar, her şehrin tamamen dışında olacak şekilde yeniden konuşlandırılmalı.
  3. Askeri yargı tamamen kaldırılarak çift başlı yargı sistemine son verilmeli ve asker de içinden çıktığı ve sorumlu olduğu millet gibi her konuda tek bir yargı sistemi tarafından yargılanabilir olmalı.
  4. Devletin kontrol ve idaresindeki her kurumda milletin aleyhine söylemlerde bulunan, eylemleri destekleyen ve/ya tasvip eden hiç kimse bırakılmayacak şekilde büyük bir temizlik yapılmalı.

Yaşadığımız süreç, anayasayı ve yasaları değiştirerek darbelerin önlenemeyeceğini bir kez daha kanıtlamış oldu. Umarım bu menfur ve alçakça kalkışma, başta yöneticilerimiz olmak üzere hepimiz için son bir ders olur ve bir daha benzer şeylerle karşılaşmamak için gerekli önlemler alınır.

Cuntacı hainler tarafından şehit edilenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Aziz milletimize geçmiş olsun…

Kofi Annan günah mı çıkarıyor?

2007 yılının başlangıcı ile birlikte 1997 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevini yürüten Kofi Annan görevini Güney Kore’nin Dışişleri eski Bakanı Ban Ki-moon’a devretti. Görevde kaldığı 10 senelik süre zarfında Birleşmiş Milletler’i pasifize ettiği iddia edilen Kofi Annan’ın, görev süresinin bitmesinin kesinleşmesinin ardından 10 yıllık icraatsızlıklarına tezat teşkil edecek şekilde oldukça sert açıklamalarda bulunduğuna hepimiz şahit olduk.

Bu açıklamaları özet şeklinde tarihlerine göre aşağıda sıralıyorum:

Annan: “İran, Irak’a hiç benzemez”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’a uygulanan saldırının benzerinin İran’a da uygulanmasının felaket olacağı uyarısında bulundu. (19 Aralık 2006)

Annan’ı üzen başarısızlık
Görevinden bu ay sonunda ayrılacak olan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, genel sekreterlik görevi sırasında İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yardımcı olamadığı için üzgün olduğunu açıkladı. (15 Aralık 2006)

Annan’dan sert veda konuşması
Annan, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. Yeni küresel tehditlerle karşı karşıya bulunulduğunu söyleyen Genel Sekreter Annan, “Hiçbir ülke, başkalarına üstünlük taslamaya çalışarak kendisini güvenceye alamaz” dedi. (11 Aralık 2006)

Annan’dan Bush’a ağır suçlama
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, George W. Bush yönetimini eleştirerek, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. (11 Aralık 2006)

Kofi Annan: Saddam daha iyiydi
BM Genel Sekreteri Kofi Annan Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu savundu. Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu dile getiren BM Genel Sekreteri Kofi Annan “Zalim bir diktatör baştaydı. Ama sokağa çıkabiliyorlardı, çocuklar okullarına gidip geliyor, anneler babalar ‘Evladımı bir daha görebilecek miyim?’diye endişe etmiyorlardı” dedi. (05 Aralık 2006)

Annan: “Irak iç savaştan daha kötü”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’taki durumun “iç savaştan daha kötü” olduğunu belirtti. “Durumun son derece tehlikeli” olduğunu belirten Annan, “Irak’ın onarılmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum” dedi. (04 Aralık 2006)

Annan: “ABD Irak’ta kapana kısıldı”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’dan düşündüren ifadeler: “ABD, bir şekilde Irak’ta kapana kısıldı. Ne kalabiliyor ne gidebiliyor. Varlığının bir sorun olduğunu söyleyenler ve acele ayrılırsa durumun kötüye gideceğini söyleyenler var.” (21 Kasım 2006)

“Sorun ne Kur’an, ne Tevrat, ne İncil”
BM Genel Sekreteri Annan, “Sorun, ne Kur’an’dır, ne Tevrat, ne İncil. Sorun, hiçbir zaman inanç değildir, sorun inananlar ve onların birbirlerine karşı davranışlarıdır” dedi. (13 Kasım 2006)

Genel Sekreterlik makamına oturmadan önce de sicili oldukça kara ve gri lekelerle dolu olan Annan’ın bu makama getirilmesinin asıl nedeni olarak bu sicil bozukluğu olduğu da iddia ediliyor. Bu bozuklukları da kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:

1993 yılında Ruanda’da başlayan olaylara pasif kalarak, 1 milyonu aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan Ruanda Soykırımı sırasında barış gücü komutanı Romeo Dallaire’nın, soykırımı önlemek amacıyla önerdiği bütün talepleri reddetti; bunun Birleşmiş Milletleri ilgilendirmediğini açıkladı. Bunun sonucunda Huti’lerin soykırımı sürdürmesi kolaylaştı ve Tutsi’lerden öldürülenlerin sayısı dehşet verici boyutlara ulaştı.

1995 yılı Temmuz’unda, Srebrenica Katliamı’na göz yumarak 8000 üzerinde Bosnalı Müslümanın ölümüne neden oldu.

Göreve ilk geldiğinde “Haritada bile gözükmüyor canım, çözeriz iki dakikada bu Kıbrıs’ı” dediği rivayet ediliyor. 2003 yılında Kıbrıs sorununa yeni çözümler önermesine rağmen, Rum kesiminden net bir hayır cevabı alarak etkisiz kaldı.

Ayrıca Birleşmiş Milletler’i pasif bir güç haline getirdiği yani dolaylı olarak ABD’nin etkinliğini arttırdığı da iddia ediliyor. Özellikle Irak Savaşı’ndaki pasif tutumu Annan hakkındaki bu iddiaların oluşmasında etkili oldu.

Şimdi; asıl aklımı kurcalayan mesele bu kadar çelişkinin nasıl bir arada bulunduğu ve bu tezatların ne şekilde açıklanacağı! Gerçi hiçbir resmi kuruluşun bunun açıklanmasını istediği de yok, o da ayrı bir acı gerçek!

Benim anlayabildiğim kadarıyla görevde olduğu süre zarfında kendisini o mevki ile şereflendirenlerin sözcülüğünü, kuklalığını yaptı. Musluğun kapanacağını öğrendiğinde ise yılların kabuk tutturduğu vicdanından arta kalan kırıntılarıyla kalan bir atımlık barutunu kullandı.

Velhasıl gâvurun ekmeğini yedi, kılıcını salladı. Baktı ekmek bitti, bu sefer de ekmek yediği çanağa pisledi. Varın ötesini siz düşünün.