Tek başına

Tek başına

Her şeyi ve herkesi geride bırakıp ruhun derinliklerine doğru uzun bir yolculuğa çıkmak gerekir bazen kendinle, tek başına.

İnsanın kendini tanıması, ancak sessizliğinin içinde yalnızlıklarıyla yüzleştiği anlarda mümkün olabilir.

Hayatın kalabalığı, kalabalıkların gürültüsü ve gürültülerin yorgunluğu arasında gitgide zorlaşır ruhun enerjisini yenilemesi.

Oysa yalnızlık, sessiz seslerin ahenkle yankılandığı bir kapı aralar dinlenmesi için ruha.

Yalnızlık bazen bir kaçış olsa da bazen de bir buluşmadır benliğin özüyle. İlkel benliğin karanlıklarıyla, korkularıyla, hayal ve arzularla yüzleşmenin meydan okumasıdır bazen de.

Maskeleri düşürmek, dekorları değiştirmek, replikleri yenilemek, ilk günkü masumiyetin özüne dönmek ve böylece yozlaşmış ruhlara tekrar denge getirmek için yegâne seçenektir yalnızlık.

Korkuları korkutan, şeytanları ürküten cesur ve özgür, sakin ve kavi bir yolculuktur aynı zamanda.

İşte bu yüzden her şeyi ve herkesi geride bırakıp ruhun derinliklerine doğru uzun bir yolculuğa çıkmak gerekir bazen kendinle, tek başına.

Gerçek

Gerçek

Yaşadığımız çağın en değersiz şeyi maalesef “gerçek”. Evet, evet; bildiğimiz, herkesin bildiği ama bilmezden geldiği “gerçek”. Para etmiyor çünkü. O yüzden kimse gerçeğin peşine düşmüyor, gerçeği aramıyor, gerçeği görmüyor, gerçeği söylemiyor.

Hepimiz; pespaye bir popülizm ve narsisizm rüzgarında, aslında hiçbir değeri olmayan rezil hayatlarımızı mükemmelmiş gibi göstermek uğruna sevgi, saygı, ahlak, adalet gibi birçok değeri gözden çıkarmış ve hatta ayaklarımızın altına almış durumdayız.

Korkum o ki bu kadar aşağılıklaşma; akıldan ve insanlıktan yoksun bir canlı türüne evrilmemize ve üzerinde yaşanması mümkün olmayan bir dünyaya yol açacak.

Ve çoğunluk bunun farkına vardığında her şey için çok geç olacak…

Fotoğraf: Pexels & Monstera Production

‘Gün’ler

'Gün'ler

Popüler kültürün; her duyguya, duruma veya olguya sembolizmden ibaret popülist etiketler yapıştırma konusunda oldukça hünerli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Sorunların, onlara birer gün tayin edip anmayla çözüleceği, bu günleri ananların da sorunların çözümü konusunda üzerlerine düşen görevi yapmış olacağı intibaı verme yanılsaması nasıl da büyük bir kandırmaca halbuki!

Bugün yani 11 Ekim, 2012 yılından beri Dünya Kız Çocukları Günü olarak kutlanıyor. Oysa o günden bugüne bu konu hakkında bir santim ilerleme kaydedilmediği hatta daha da geriye gittiğimiz konusunda yemin edebilirim ama ispatlayamam.

İlerleme için çalışmak, çaba sarf etmek ve en önemlisi de samimi olmak gerekiyor. Bize dayatılan ve bizim de itirazsız, sorgusuz-sualsiz kabul ettiğimiz bu popülizmde zerre kadar samimiyet yok nitekim.

Cinsiyet, din, dil, ırk, mezhep gibi kriterlere göre insanları sınıflandırıp kendimize yakın hissettiklerimizi yüceltmek, koruyup kollamak, uzak hissettiklerimizi ise değersizleştirip hor görmek, öldürmek, yok etmek şeklinde kodladığımız zihin yapımızı bir an önce değiştirmek, doğru ve ideal olanı yapmak yani adaletli olmak insanlık olarak en önemli ve en birinci yükümlülüğümüz olmalı. Aksi; kendi egolarımızı tatmin etmek ve hayatlarımızı kolaylaştırmak uğruna dünyayı cehennem simülasyonu bir yanan küreye çevirmekten başka bir işe yaramıyor, yaramayacak. Ve yarın, çocuklarımıza miras olarak bırakmak için bu kendi ellerimizle inşa ettiğimiz cehennemden arta kalanlardan başka bir şey bulamayacağız…

Fotoğraf: Zane Lee & PS AI.