Yaşadığımız çağın en değersiz şeyi maalesef “gerçek”. Evet, evet; bildiğimiz, herkesin bildiği ama bilmezden geldiği “gerçek”. Para etmiyor çünkü. O yüzden kimse gerçeğin peşine düşmüyor, gerçeği aramıyor, gerçeği görmüyor, gerçeği söylemiyor.
Sorunların, onlara birer gün tayin edip anmayla çözüleceği, bu günleri ananların da sorunların çözümü konusunda üzerlerine düşen görevi yapmış olacağı intibaı verme yanılsaması nasıl da büyük bir kandırmaca!
“Üç harfliler” şeklinde sıfatlar da yakıştırılan zincir/perakende marketlere yapılan, ‘gereğinden fazla hatta fahiş zamlar yaparak enflasyonu ve hayat pahalılığını körükledikleri’ şeklindeki suçlamalar son dönemde oldukça artış gösterdi.
2015’in 16 Mart’ında yani yedi yıl önce bugün; “Ben buradan gider oldum, Yalan dünya size kalsın!” der gibi aramızdan ayrılıp hepimizin er ya da geç hayat yolculuğunun sonunda varacağı mutlak gerçekliğe gitti Ali.
Görüyorum ki çoğu kimse, kısmen şaka yollu da olsa yaşanan sorunların nedeni olarak 2020 yılını görüyor ve yeni yılla her şeyin daha iyi olacağına kendini inandırmış durumda. Oysa belki gözden kaçırdığımız, belki de işimize gelmediği için sözünü dahi etmek istemediğimiz bir şey var ki o da asıl meselenin insanlığımızı kaybetmemiz olması!
İnsanoğlunun binyıllar boyunca varlığını sürdürebilmesini sağlayan yaşama içgüdüsü, hayatına veya rutinine tehdit oluşturabilecek her türlü eyleme tepki vermek üzerine kurgulanmıştır.