Firefox 2.0 için SessionSaver eklentisi

Microsoft’un tekelleşme politikaları sonucunda üzerine fazla düşmediği için artık gözümden hayli düşen Internet Explorer’ın gerek açıkları gerekse hantallığı nedeniyle birkaç sene önce Firefox bağımlısı olmuştum. Her ne kadar fazla RAM harcama gibi zaafları olsa da IE ile kıyaslandığında gözümdeki değeri daha da artan Firefox’un en büyük artılarından biri de gününün büyük bir bölümünü net ortamında geçiren benim gibiler için eklentileri.

Nasıl ki cep telefonu, bilgisayar ve benzeri cihazlar insanoğlunun hayatını kolaylaştırmışsa eklentiler de Firefox kullanıcılarının hayatını bir hayli kolaylaştırdı. Fakat hızla gelişen Firefox eklentilerin eksilerinden bir tanesi de sürüm bağımlılıkları. Nitekim bir sürüm için kullandığınız bir eklentiyi yeni sürüm için kullanamayabiliyorsunuz.

Sekmeli tarama desteği ile kullanıcılarına büyük bir avantaj sağlayan Firefox’un bilgisayar kilitlenmeleri, oturum çökmeleri gibi beklenmedik durumlarda kaldığınız yerden devam etmenizi sağlayan bir eklentisi var ki kullanmamak elde değil. SessionSaver isimli bu eklenti sayesinde sadece çöken oturumu kurtarmakla kalmıyor, Firefox’un açılışta belirlediğiniz web sitelerini otomatik olarak açmasını da sağlayabiliyorsunuz. Veya kullanmakta olduğunuz oturumu kaydedip daha sonra istediğiniz bir zamanda aynı oturuma devam da edebiliyorsunuz.

Fakat maalesef yukarıda belirttiğim sürüm sorunu bu eklenti için de geçerli. Ne yazık ki SessionSaver Firefox 1.6 sürümünden sonraki sürümleri desteklemiyor. En güncel Firefox sürümünü kullanmanın avantajlarından faydalanmak istiyorsanız bu eklentiyi kullanmamanız gerekiyor. Veya oturup içindeki kodları 2.0 sürümüne uygun hale getireceksiniz.

Ben de oturdum ve ikinci şıkkın bana daha uygun olduğuna karar verip bu eklentiyi Firefox 2.0 sürümüne uydurdum. Dileyen arkadaşlar en son sürüm için 126.75 KB boyutunda olan SessionSaver eklentisini http://www.gupse.com/firefox/SessionSaver-02-dev.xpi adresinden yükleyebilirler.

Önemli not: Linux tabanlı bir web server kullanmadığım için üzgünüm. Çünkü diğer eklentileri kurduğunuz gibi tıklayarak kuramayacaksınız bu eklentiyi. O yüzden ya kaydederken Fifefox ile açmayı seçerek ya da kaydettikten sonra kurmanızı öneriyorum.

İşgal altında idam sevinci

Kendimi bildim bileli Arap ırkının yaşadığı coğrafyada karışıklıklar ve savaşlar süregelmiştir. Arapların yaşadığı bu topraklarının mazisine baktığınızda bu karışıklığın hiç eksik olmadığını göreceksiniz. Hz. Ali ve Muaviye döneminden başlayıp günümüze kadarki süreci gerekli araştırmaları yaptıktan sonra başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum. Şimdilik yakın tarihe dönelim.

Başlarındaki İsrail belasına rağmen kamplara bölünüp birbirlerinin gırtlaklarına çöken, bir tarafın kazandığı yasal hakkın diğer tarafça tanınmadığı, birbirlerini bir kaşık suda boğmaktan çekinmeyecek olan Filistin’in Hamas’ı ile El-Fetih’i buna en güzel örnektir.

Ve yine Amerikan işgali sonrası Şii – Sünni çatışmasının alevlendiği Irak’ta her gün yüzlerce Müslüman’ın birbirini katletmesi bir diğer örnek olsa gerek. İşgal öncesinde de durum pek de farklı değildi. 24 yıllık iktidarı döneminde Saddam Hüseyin’in birçok insanlık ayıbına imza attığı bir gerçek. Bu ayıpların başlıcaları şunlar:

– İran ile yaptığı savaş sonucunda en az 1 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu savaşta İran’a karşı sinir gazı kullanmaktan da çekinmedi.

– 1988 yılında Irak Kürtlerinin özerklik taleplerine Halepçe’de siyanür gazı ile cevap verdi ve 5 bin sivilin ölmesine neden oldu. Kürtleri kendi köylerinden çıkarmak için kimyasal silah kullandı. Binlerce Kürt, köylerinden uzaklaştırılarak “yeniden yerleşim kampı” denilen bölgelerde yaşamak zorunda bırakıldı.

– 1990’da Saddam Hüseyin’in komutasındaki Irak ordusu, Kuveyt’i işgal ederek Körfez Savaşı’nın başlamasına neden oldu. Savaş sırasında 700’den fazla petrol kuyusu ateşe verildi, petrol boru hatları açılarak Körfez ve su kaynakları kirletildi. Körfez Savaşı sırasında ise, on binlerce Kürt öldürüldü ya da hapsedildi, 1 milyona yakını ülkeden kaçtı.

Sonrasında 200 küsür yıllık tarihi boyunca Hiroşima ve Nagazaki’de 350 bin insanı vahşice öldüren, yüz binlercesini de sakat bırakan dünyanın barış dağıtıcısı Amerika, Irak’a demokrasi getireceğini iddia ederek bu ülkeyi işgal edip geçen 3 yıllık zaman zarfında 655 bin kişinin katline bilfiil vesile oldu.

Irak’ta Amerika’nın kendisinin oluşturduğu dengelerin (İran ile savaşında Saddam’a en büyük desteği Amerika vermişti. Ayrıca Kuveyt’in işgaline de Amerika yeşil ışık yakmasaydı Saddam buna cesaret edemezdi.) değiştirilmesi için Kuveyt işgali ve nükleer silah safsatalarının bahane edilmesi o topraklarda plan değişikliklerinin yapıldığını gösteriyor. Yapılan bu plan değişikliğinde, bu zamana kadar bölgede pek de bir ağırlığı olmayan Kürtlerin öne çıkarılması, Talabani gibi zamanında Öcalan’ın meslektaşlığını yapmış bir gerilla liderinin devletin en üst makamına oturtulması, yine diğer meslektaş Barzani’nin Kürdistan Bölgesi Başbakanı yapılması önümüzdeki yıllarda daha çok değişikliğin olacağının işaretçisi gibi.

Bölgedeki ilişkilerin çarpıklığının en güzel örneği ise bence devrik lider Saddam Hüseyin’in idamı esnasında gün yüzüne çıktı. Sünni olan Saddam Hüseyin, Kürtlerin gözetimi altında yargılanıp idama mahkûm edildikten sonra cezalandırılması için Amerika’ya karşı en büyük direnişi gösteren gruplardan Mukteda Es Sadr’ın adamlarına teslim ediliyor. Kısacası at izi, it izine karışmış durumda.

Günahıyla sevabıyla çarptırıldığı idam cezası infaz edilirken bile yiğit görünen, kendinden çok Irak’ı düşündüğü izlenimini veren Saddam Hüseyin’i teslim alıp asan cellâtların, idam sonrası kendilerine Saddam’ı verip astıran Amerika’ya karşı kurşun sıkmaya yollanacak olmaları oldukça enteresandır.

Biz, Kurtuluş Savaşı’nı yaptığımızda içerde birçok bölünme, hizip vardı. Fakat “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyip belanın büyüğü baştayken küçükleri önemsemedik, büyütmeyip yekvücut olduk ve düşmanı yurttan def ettik. Fakat Irak’ı incelediğinizde, bizdeki durumun ve belki gayri ihtiyari bilincin zerresi mevcut değil orada. İşgal esnasında Irak halkının bir direnç gösterdiğine şahit olmadım. Sonrasında ise aynı Filistin’de olduğu gibi derdin büyüğü yabana atılmış, çıkar, mevki, makam kavgaları yapılıyor.

Velhasıl; Irak’a baktığımda millet bilinci oluşmamış bir toplumdan başka bir şey göremiyorum ve bu toplum henüz US Army damgalı canilerin nezaretinde Cehennem yoluna koyulduklarının farkına dahi varamadılar.

Bu durumda söylenecek en yerinde söz ise sanırım şudur:
“Mirasını kendinden olmayanlara bırakanların cenazesini soysuzlar kaldırır.”

Kofi Annan günah mı çıkarıyor?

2007 yılının başlangıcı ile birlikte 1997 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevini yürüten Kofi Annan görevini Güney Kore’nin Dışişleri eski Bakanı Ban Ki-moon’a devretti. Görevde kaldığı 10 senelik süre zarfında Birleşmiş Milletler’i pasifize ettiği iddia edilen Kofi Annan’ın, görev süresinin bitmesinin kesinleşmesinin ardından 10 yıllık icraatsızlıklarına tezat teşkil edecek şekilde oldukça sert açıklamalarda bulunduğuna hepimiz şahit olduk.

Bu açıklamaları özet şeklinde tarihlerine göre aşağıda sıralıyorum:

Annan: “İran, Irak’a hiç benzemez”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’a uygulanan saldırının benzerinin İran’a da uygulanmasının felaket olacağı uyarısında bulundu. (19 Aralık 2006)

Annan’ı üzen başarısızlık
Görevinden bu ay sonunda ayrılacak olan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, genel sekreterlik görevi sırasında İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yardımcı olamadığı için üzgün olduğunu açıkladı. (15 Aralık 2006)

Annan’dan sert veda konuşması
Annan, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. Yeni küresel tehditlerle karşı karşıya bulunulduğunu söyleyen Genel Sekreter Annan, “Hiçbir ülke, başkalarına üstünlük taslamaya çalışarak kendisini güvenceye alamaz” dedi. (11 Aralık 2006)

Annan’dan Bush’a ağır suçlama
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, George W. Bush yönetimini eleştirerek, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. (11 Aralık 2006)

Kofi Annan: Saddam daha iyiydi
BM Genel Sekreteri Kofi Annan Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu savundu. Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu dile getiren BM Genel Sekreteri Kofi Annan “Zalim bir diktatör baştaydı. Ama sokağa çıkabiliyorlardı, çocuklar okullarına gidip geliyor, anneler babalar ‘Evladımı bir daha görebilecek miyim?’diye endişe etmiyorlardı” dedi. (05 Aralık 2006)

Annan: “Irak iç savaştan daha kötü”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’taki durumun “iç savaştan daha kötü” olduğunu belirtti. “Durumun son derece tehlikeli” olduğunu belirten Annan, “Irak’ın onarılmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum” dedi. (04 Aralık 2006)

Annan: “ABD Irak’ta kapana kısıldı”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’dan düşündüren ifadeler: “ABD, bir şekilde Irak’ta kapana kısıldı. Ne kalabiliyor ne gidebiliyor. Varlığının bir sorun olduğunu söyleyenler ve acele ayrılırsa durumun kötüye gideceğini söyleyenler var.” (21 Kasım 2006)

“Sorun ne Kur’an, ne Tevrat, ne İncil”
BM Genel Sekreteri Annan, “Sorun, ne Kur’an’dır, ne Tevrat, ne İncil. Sorun, hiçbir zaman inanç değildir, sorun inananlar ve onların birbirlerine karşı davranışlarıdır” dedi. (13 Kasım 2006)

Genel Sekreterlik makamına oturmadan önce de sicili oldukça kara ve gri lekelerle dolu olan Annan’ın bu makama getirilmesinin asıl nedeni olarak bu sicil bozukluğu olduğu da iddia ediliyor. Bu bozuklukları da kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:

1993 yılında Ruanda’da başlayan olaylara pasif kalarak, 1 milyonu aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan Ruanda Soykırımı sırasında barış gücü komutanı Romeo Dallaire’nın, soykırımı önlemek amacıyla önerdiği bütün talepleri reddetti; bunun Birleşmiş Milletleri ilgilendirmediğini açıkladı. Bunun sonucunda Huti’lerin soykırımı sürdürmesi kolaylaştı ve Tutsi’lerden öldürülenlerin sayısı dehşet verici boyutlara ulaştı.

1995 yılı Temmuz’unda, Srebrenica Katliamı’na göz yumarak 8000 üzerinde Bosnalı Müslümanın ölümüne neden oldu.

Göreve ilk geldiğinde “Haritada bile gözükmüyor canım, çözeriz iki dakikada bu Kıbrıs’ı” dediği rivayet ediliyor. 2003 yılında Kıbrıs sorununa yeni çözümler önermesine rağmen, Rum kesiminden net bir hayır cevabı alarak etkisiz kaldı.

Ayrıca Birleşmiş Milletler’i pasif bir güç haline getirdiği yani dolaylı olarak ABD’nin etkinliğini arttırdığı da iddia ediliyor. Özellikle Irak Savaşı’ndaki pasif tutumu Annan hakkındaki bu iddiaların oluşmasında etkili oldu.

Şimdi; asıl aklımı kurcalayan mesele bu kadar çelişkinin nasıl bir arada bulunduğu ve bu tezatların ne şekilde açıklanacağı! Gerçi hiçbir resmi kuruluşun bunun açıklanmasını istediği de yok, o da ayrı bir acı gerçek!

Benim anlayabildiğim kadarıyla görevde olduğu süre zarfında kendisini o mevki ile şereflendirenlerin sözcülüğünü, kuklalığını yaptı. Musluğun kapanacağını öğrendiğinde ise yılların kabuk tutturduğu vicdanından arta kalan kırıntılarıyla kalan bir atımlık barutunu kullandı.

Velhasıl gâvurun ekmeğini yedi, kılıcını salladı. Baktı ekmek bitti, bu sefer de ekmek yediği çanağa pisledi. Varın ötesini siz düşünün.