Maliye hazır script mi kullanıyor?

Kısa bir zaman önce bir gazeteci abim benimle irtibata geçip bir arkadaşına ait web sitesinin hacklendiğini, bu konu ile ilgili bir yardımımın dokunup dokunamayacağını sormuştu. Site adresi, ftp gibi gerekli bilgileri aldıktan sonra yaptığım kısa bir incelemede ücretsiz dağıtılan bir hazır scriptle oluşturulduğunu fark ettim. Kodlarını ve yapısını incelediğimde bu scriptin pek de fena olmadığına karar verdim. Nitekim profesyonelce olmasa bile orta seviye bir dinamik site olabilirdi.

Yönetim bölümü dahi yapılmıştı. Hatta sadece yönetim bölümü yapılmamış, yönetim bölümünde haklar bile tayin edilmişti. “Lakin ucuz etin yahnisi” hesabı ücretsiz scriptin muhakkak eksikleri olacaktı.

Kastım scripte veya yazana herhangi bir kusur bulmak değil. Belki bir lise veya üniversite öğrencisi tarafından bir şeyler yapabilmek adına yazılan bu ücretsiz scriptte bile birçok ayrıntıya dikkat edilmiş.

Bugün gündeme bomba gibi bir haber düştü; Maliye Bakanlığı’nın Bilgi İşlem Merkezi’ne birileri sızıyor ve devlet görevlilerinin, siyasilerin mal varlıklarını, vergi bilgilerini sorguluyor. Ve bu durum da ne yazık ki tesadüfî bir olayla, başka bir olayın soruşturulması esnasında ortaya çıkıyor.

Tabi sızmadan kasıt şifreleri çalarak veya kırarak değil. Olayın aslı şu şekilde cereyan etmiştir, arz edeyim: Vergi dairelerinde çalışan Maliye Bakanlığı personeli sıcak bir mesai günü işini gücünü bitirmiş. Bakmışlar yapacak bir iş kalmamış, teyzelerimizin el örgülerini işyerlerine getirmeleri yasaklandı. Amcalarımız da tavlayı ancak iş çıkışı kahvede oynayacaklar. “Ne yapalım, ne yapalım?” diye düşünürlerken akıllarına mesailerinin nasıl geçtiğini anlayamayacakları güzellikte bir fikir geliyor; “Neden devlet büyüklerimizin ceplerinde ne kadar para, üstlerinde ne kadar gayrimenkul var öğrenmiyor, bunların karşılığında ödedikleri vergiye bakmıyoruz!” Büyüklerinin zaten kendilerine “Bilgi İşlem Merkezi’ne erişsinler de istediklerini yapsınlar diye şifre verdiklerini de hatırlamışlar ve hemen gerekli sorgulamaları yapıp hem meraklarını yenmişler, hem de geçmek bilmeyen uzun uzun mesai günü bir anda kısalıvermiş. Akşam da herkes güle oynaya evine gitmişler.

Evet, olayın özeti aynen bu şekildedir. Ha bu arada “Kim, hangi mesai arkadaşını çağırıp hangi devlet büyüğü hakkında ne dedikodusu yaptı?” diye soracak olursanız, onu cevaplamam hayli zaman alacaktır. O yüzden buraya yazmak istemiyorum. Sonra biz de dedikodu yapmış oluruz. Bu arada bilgilerine bakılan kişilerin arasında Emin Çölaşan, Fatih Altaylı ve Ertuğrul Özkök de varmış. Uğur Dündar’ı neden incelemediler, anlamış değilim!

Şaka bir yana, koskoca devletin parasının hesabını yapanların bu kadar başıboş bırakılması ne kadar da acı bir durum. Muhtemelen bu paraları hesap ettirmek için Bilgi İşlem firmalarına tonlarca para verip kullanacakları programları yazdırıyorlar. Yapılan en küçük bir güncellemenin, en ufak bir teknik desteğin ardından faturayı da devletin kasasına aynen dayarlar! Fakat gelin görün ki bir Maliye Başmüfettişi ile örgücü bir memure teyzenin program erişim yetkileri ne yazık ki aynı! (Bir bakanlıkta çalışan yakınımdan ötürü biliyorum, yanlış anlaşılmasın.) Tıpkı Türkticaret Net’in hizmet anlayışına benziyor.

Konumuza dönek olursak; tonlarca paralar verilip alınan, yazdırılan bu programları kimse incelemiyor, denetlemiyor gibime geliyor. Yoksa bu tür rezilliklerin yaşanması söz konusu bile olmazdı. Bedava dağıtılan bir portal scriptinde bile derecelendirme, yetkilendirme yapılabiliyorsa neden devlet bu kadar para verip de yazdırdığı entegrasyon sistemine istediği, ihtiyaç duyduğu özellikleri ekletmemiş? Ekletmek istemiş de yazılım firması “Ekleyemem” demişse neden ekleyebilen bir yazılım firmasına yaptırılmamış? Devletin belkemiğini oluşturan Maliye Bakanlığı’nda neden zehir gibi bilgi işlemci çocuklar istihdam edilmiyor? Yoksa koskoca devlet üç kuruşun hesabını yapıp hazır script mi kullanıyor da bu tür açıklarla, sorunlarla karşılaşıyor?

Firefox 2.0 için SessionSaver eklentisi

Microsoft’un tekelleşme politikaları sonucunda üzerine fazla düşmediği için artık gözümden hayli düşen Internet Explorer’ın gerek açıkları gerekse hantallığı nedeniyle birkaç sene önce Firefox bağımlısı olmuştum. Her ne kadar fazla RAM harcama gibi zaafları olsa da IE ile kıyaslandığında gözümdeki değeri daha da artan Firefox’un en büyük artılarından biri de gününün büyük bir bölümünü net ortamında geçiren benim gibiler için eklentileri.

Nasıl ki cep telefonu, bilgisayar ve benzeri cihazlar insanoğlunun hayatını kolaylaştırmışsa eklentiler de Firefox kullanıcılarının hayatını bir hayli kolaylaştırdı. Fakat hızla gelişen Firefox eklentilerin eksilerinden bir tanesi de sürüm bağımlılıkları. Nitekim bir sürüm için kullandığınız bir eklentiyi yeni sürüm için kullanamayabiliyorsunuz.

Sekmeli tarama desteği ile kullanıcılarına büyük bir avantaj sağlayan Firefox’un bilgisayar kilitlenmeleri, oturum çökmeleri gibi beklenmedik durumlarda kaldığınız yerden devam etmenizi sağlayan bir eklentisi var ki kullanmamak elde değil. SessionSaver isimli bu eklenti sayesinde sadece çöken oturumu kurtarmakla kalmıyor, Firefox’un açılışta belirlediğiniz web sitelerini otomatik olarak açmasını da sağlayabiliyorsunuz. Veya kullanmakta olduğunuz oturumu kaydedip daha sonra istediğiniz bir zamanda aynı oturuma devam da edebiliyorsunuz.

Fakat maalesef yukarıda belirttiğim sürüm sorunu bu eklenti için de geçerli. Ne yazık ki SessionSaver Firefox 1.6 sürümünden sonraki sürümleri desteklemiyor. En güncel Firefox sürümünü kullanmanın avantajlarından faydalanmak istiyorsanız bu eklentiyi kullanmamanız gerekiyor. Veya oturup içindeki kodları 2.0 sürümüne uygun hale getireceksiniz.

Ben de oturdum ve ikinci şıkkın bana daha uygun olduğuna karar verip bu eklentiyi Firefox 2.0 sürümüne uydurdum. Dileyen arkadaşlar en son sürüm için 126.75 KB boyutunda olan SessionSaver eklentisini http://www.gupse.com/firefox/SessionSaver-02-dev.xpi adresinden yükleyebilirler.

Önemli not: Linux tabanlı bir web server kullanmadığım için üzgünüm. Çünkü diğer eklentileri kurduğunuz gibi tıklayarak kuramayacaksınız bu eklentiyi. O yüzden ya kaydederken Fifefox ile açmayı seçerek ya da kaydettikten sonra kurmanızı öneriyorum.

İşgal altında idam sevinci

Kendimi bildim bileli Arap ırkının yaşadığı coğrafyada karışıklıklar ve savaşlar süregelmiştir. Arapların yaşadığı bu topraklarının mazisine baktığınızda bu karışıklığın hiç eksik olmadığını göreceksiniz. Hz. Ali ve Muaviye döneminden başlayıp günümüze kadarki süreci gerekli araştırmaları yaptıktan sonra başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum. Şimdilik yakın tarihe dönelim.

Başlarındaki İsrail belasına rağmen kamplara bölünüp birbirlerinin gırtlaklarına çöken, bir tarafın kazandığı yasal hakkın diğer tarafça tanınmadığı, birbirlerini bir kaşık suda boğmaktan çekinmeyecek olan Filistin’in Hamas’ı ile El-Fetih’i buna en güzel örnektir.

Ve yine Amerikan işgali sonrası Şii – Sünni çatışmasının alevlendiği Irak’ta her gün yüzlerce Müslüman’ın birbirini katletmesi bir diğer örnek olsa gerek. İşgal öncesinde de durum pek de farklı değildi. 24 yıllık iktidarı döneminde Saddam Hüseyin’in birçok insanlık ayıbına imza attığı bir gerçek. Bu ayıpların başlıcaları şunlar:

– İran ile yaptığı savaş sonucunda en az 1 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu savaşta İran’a karşı sinir gazı kullanmaktan da çekinmedi.

– 1988 yılında Irak Kürtlerinin özerklik taleplerine Halepçe’de siyanür gazı ile cevap verdi ve 5 bin sivilin ölmesine neden oldu. Kürtleri kendi köylerinden çıkarmak için kimyasal silah kullandı. Binlerce Kürt, köylerinden uzaklaştırılarak “yeniden yerleşim kampı” denilen bölgelerde yaşamak zorunda bırakıldı.

– 1990’da Saddam Hüseyin’in komutasındaki Irak ordusu, Kuveyt’i işgal ederek Körfez Savaşı’nın başlamasına neden oldu. Savaş sırasında 700’den fazla petrol kuyusu ateşe verildi, petrol boru hatları açılarak Körfez ve su kaynakları kirletildi. Körfez Savaşı sırasında ise, on binlerce Kürt öldürüldü ya da hapsedildi, 1 milyona yakını ülkeden kaçtı.

Sonrasında 200 küsür yıllık tarihi boyunca Hiroşima ve Nagazaki’de 350 bin insanı vahşice öldüren, yüz binlercesini de sakat bırakan dünyanın barış dağıtıcısı Amerika, Irak’a demokrasi getireceğini iddia ederek bu ülkeyi işgal edip geçen 3 yıllık zaman zarfında 655 bin kişinin katline bilfiil vesile oldu.

Irak’ta Amerika’nın kendisinin oluşturduğu dengelerin (İran ile savaşında Saddam’a en büyük desteği Amerika vermişti. Ayrıca Kuveyt’in işgaline de Amerika yeşil ışık yakmasaydı Saddam buna cesaret edemezdi.) değiştirilmesi için Kuveyt işgali ve nükleer silah safsatalarının bahane edilmesi o topraklarda plan değişikliklerinin yapıldığını gösteriyor. Yapılan bu plan değişikliğinde, bu zamana kadar bölgede pek de bir ağırlığı olmayan Kürtlerin öne çıkarılması, Talabani gibi zamanında Öcalan’ın meslektaşlığını yapmış bir gerilla liderinin devletin en üst makamına oturtulması, yine diğer meslektaş Barzani’nin Kürdistan Bölgesi Başbakanı yapılması önümüzdeki yıllarda daha çok değişikliğin olacağının işaretçisi gibi.

Bölgedeki ilişkilerin çarpıklığının en güzel örneği ise bence devrik lider Saddam Hüseyin’in idamı esnasında gün yüzüne çıktı. Sünni olan Saddam Hüseyin, Kürtlerin gözetimi altında yargılanıp idama mahkûm edildikten sonra cezalandırılması için Amerika’ya karşı en büyük direnişi gösteren gruplardan Mukteda Es Sadr’ın adamlarına teslim ediliyor. Kısacası at izi, it izine karışmış durumda.

Günahıyla sevabıyla çarptırıldığı idam cezası infaz edilirken bile yiğit görünen, kendinden çok Irak’ı düşündüğü izlenimini veren Saddam Hüseyin’i teslim alıp asan cellâtların, idam sonrası kendilerine Saddam’ı verip astıran Amerika’ya karşı kurşun sıkmaya yollanacak olmaları oldukça enteresandır.

Biz, Kurtuluş Savaşı’nı yaptığımızda içerde birçok bölünme, hizip vardı. Fakat “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyip belanın büyüğü baştayken küçükleri önemsemedik, büyütmeyip yekvücut olduk ve düşmanı yurttan def ettik. Fakat Irak’ı incelediğinizde, bizdeki durumun ve belki gayri ihtiyari bilincin zerresi mevcut değil orada. İşgal esnasında Irak halkının bir direnç gösterdiğine şahit olmadım. Sonrasında ise aynı Filistin’de olduğu gibi derdin büyüğü yabana atılmış, çıkar, mevki, makam kavgaları yapılıyor.

Velhasıl; Irak’a baktığımda millet bilinci oluşmamış bir toplumdan başka bir şey göremiyorum ve bu toplum henüz US Army damgalı canilerin nezaretinde Cehennem yoluna koyulduklarının farkına dahi varamadılar.

Bu durumda söylenecek en yerinde söz ise sanırım şudur:
“Mirasını kendinden olmayanlara bırakanların cenazesini soysuzlar kaldırır.”