Kofi Annan günah mı çıkarıyor?

2007 yılının başlangıcı ile birlikte 1997 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevini yürüten Kofi Annan görevini Güney Kore’nin Dışişleri eski Bakanı Ban Ki-moon’a devretti. Görevde kaldığı 10 senelik süre zarfında Birleşmiş Milletler’i pasifize ettiği iddia edilen Kofi Annan’ın, görev süresinin bitmesinin kesinleşmesinin ardından 10 yıllık icraatsızlıklarına tezat teşkil edecek şekilde oldukça sert açıklamalarda bulunduğuna hepimiz şahit olduk.

Bu açıklamaları özet şeklinde tarihlerine göre aşağıda sıralıyorum:

Annan: “İran, Irak’a hiç benzemez”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’a uygulanan saldırının benzerinin İran’a da uygulanmasının felaket olacağı uyarısında bulundu. (19 Aralık 2006)

Annan’ı üzen başarısızlık
Görevinden bu ay sonunda ayrılacak olan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, genel sekreterlik görevi sırasında İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yardımcı olamadığı için üzgün olduğunu açıkladı. (15 Aralık 2006)

Annan’dan sert veda konuşması
Annan, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. Yeni küresel tehditlerle karşı karşıya bulunulduğunu söyleyen Genel Sekreter Annan, “Hiçbir ülke, başkalarına üstünlük taslamaya çalışarak kendisini güvenceye alamaz” dedi. (11 Aralık 2006)

Annan’dan Bush’a ağır suçlama
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, George W. Bush yönetimini eleştirerek, ABD’nin terörizmle mücadele ederken demokratik ideallerden vazgeçmemesi gerektiğini söyledi. (11 Aralık 2006)

Kofi Annan: Saddam daha iyiydi
BM Genel Sekreteri Kofi Annan Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu savundu. Irak’ta koşulların Saddam döneminden daha kötü olduğunu dile getiren BM Genel Sekreteri Kofi Annan “Zalim bir diktatör baştaydı. Ama sokağa çıkabiliyorlardı, çocuklar okullarına gidip geliyor, anneler babalar ‘Evladımı bir daha görebilecek miyim?’diye endişe etmiyorlardı” dedi. (05 Aralık 2006)

Annan: “Irak iç savaştan daha kötü”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Irak’taki durumun “iç savaştan daha kötü” olduğunu belirtti. “Durumun son derece tehlikeli” olduğunu belirten Annan, “Irak’ın onarılmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum” dedi. (04 Aralık 2006)

Annan: “ABD Irak’ta kapana kısıldı”
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’dan düşündüren ifadeler: “ABD, bir şekilde Irak’ta kapana kısıldı. Ne kalabiliyor ne gidebiliyor. Varlığının bir sorun olduğunu söyleyenler ve acele ayrılırsa durumun kötüye gideceğini söyleyenler var.” (21 Kasım 2006)

“Sorun ne Kur’an, ne Tevrat, ne İncil”
BM Genel Sekreteri Annan, “Sorun, ne Kur’an’dır, ne Tevrat, ne İncil. Sorun, hiçbir zaman inanç değildir, sorun inananlar ve onların birbirlerine karşı davranışlarıdır” dedi. (13 Kasım 2006)

Genel Sekreterlik makamına oturmadan önce de sicili oldukça kara ve gri lekelerle dolu olan Annan’ın bu makama getirilmesinin asıl nedeni olarak bu sicil bozukluğu olduğu da iddia ediliyor. Bu bozuklukları da kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:

1993 yılında Ruanda’da başlayan olaylara pasif kalarak, 1 milyonu aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan Ruanda Soykırımı sırasında barış gücü komutanı Romeo Dallaire’nın, soykırımı önlemek amacıyla önerdiği bütün talepleri reddetti; bunun Birleşmiş Milletleri ilgilendirmediğini açıkladı. Bunun sonucunda Huti’lerin soykırımı sürdürmesi kolaylaştı ve Tutsi’lerden öldürülenlerin sayısı dehşet verici boyutlara ulaştı.

1995 yılı Temmuz’unda, Srebrenica Katliamı’na göz yumarak 8000 üzerinde Bosnalı Müslümanın ölümüne neden oldu.

Göreve ilk geldiğinde “Haritada bile gözükmüyor canım, çözeriz iki dakikada bu Kıbrıs’ı” dediği rivayet ediliyor. 2003 yılında Kıbrıs sorununa yeni çözümler önermesine rağmen, Rum kesiminden net bir hayır cevabı alarak etkisiz kaldı.

Ayrıca Birleşmiş Milletler’i pasif bir güç haline getirdiği yani dolaylı olarak ABD’nin etkinliğini arttırdığı da iddia ediliyor. Özellikle Irak Savaşı’ndaki pasif tutumu Annan hakkındaki bu iddiaların oluşmasında etkili oldu.

Şimdi; asıl aklımı kurcalayan mesele bu kadar çelişkinin nasıl bir arada bulunduğu ve bu tezatların ne şekilde açıklanacağı! Gerçi hiçbir resmi kuruluşun bunun açıklanmasını istediği de yok, o da ayrı bir acı gerçek!

Benim anlayabildiğim kadarıyla görevde olduğu süre zarfında kendisini o mevki ile şereflendirenlerin sözcülüğünü, kuklalığını yaptı. Musluğun kapanacağını öğrendiğinde ise yılların kabuk tutturduğu vicdanından arta kalan kırıntılarıyla kalan bir atımlık barutunu kullandı.

Velhasıl gâvurun ekmeğini yedi, kılıcını salladı. Baktı ekmek bitti, bu sefer de ekmek yediği çanağa pisledi. Varın ötesini siz düşünün.

Ve şiir de insana yenildi!

Ve şiir de insana yenildi!

Birkaç yıl öncesine kadar İstanbul’un muhtelif yerlerinde yapılan şiir toplantılarına katılırdım. İştirak edenlerden şair olanlar şiirlerini okur, dinleyici olarak gelen edebiyat gönüllüleri de dinlerdi.

Zamanla olay boyut değiştirmeye başladı. Şiir toplantılarının neden yapıldığından çok kimin, nasıl yaptığı ön plana çıkmaya başlayınca (ki bunun nedeni organizatör konumundaki insanların diğer şairlerle olan kişisel sorunlarıydı) camia, arasına kurt dalmış koyun sürüsü gibi yerle bir oldu.

Önceleri haftada iki gün, toplam iki toplantı yapılırdı. Şimdi de yine haftada iki gün (olağanüstü toplantılar hariç) yapılıyor, lakin iki tane değil. Ben diyeyim on iki tane, siz deyin yirmi iki tane. Tabiatın doğası gereği katılım azaldı. İyi niyetle ve sadece edebiyat adına, şiir adına bir şeyler yapmak niyetinde olan insanlar toplantılara katılmamaya başladı. Katılımcılar ise hangi organizatörü kendine yakın görüyorsa onun toplantısına katıldı. Sonuçta vaziyet-i coğrafya pek de güzel ve güneşli günlere gebe görünmüyor. Son durum nedir, hiçbir fikrim yok.

Zümrenin içinden kendini uyanık sanan bir kısım da aynı gün, birkaç saat farkla yapılan toplantıların birkaçına katılarak durumdan kendisine paye çıkardı. Ve bu işi de maalesef pek de hoş olmayan bir tarzda yaptı. “Acele işim var, şiirimi okuyup gideceğim” kabilinden uyanık mazereti ile toplantının başında görevini ifa edip (!) bir diğer toplantıda aynı rolü oynamak niyetiyle yola koyuldu.

Organizatörlerin prensip sahibi olmayan ve/veya katılımcısını kaybetmek istemeyenlerinin de bilerek göz yumduğu bu çirkin durum maalesef birçok iyi niyetli katılımcının hoşuna gitmedi. Velhasıl varissiz, yönetimsiz, veliahtsız kalan günümüz edebiyat (özellikle de şiir) camiasının durumu pek de hayra alamet değil.

Hasılı; düzenlenen yarışmalar (çok şükür hiçbirine katılmadım) ve kurulan dernekler, maalesef şiir camiasını, körlerle sağırların birbirini ağırladığı ve tanıdık dedikodularının yapıldığı ortamlara dönüşmekten kurtaramamış görünüyor.

Farz Oldu

Tamam sensin güzelim bu oyunun galibi
Mağlub olarak bana çekip gitmek farz oldu
Bir deryada yelkensiz rotasız sandal gibi
Hicran güzergahına akıp gitmek farz oldu

Müsaade eder bahtım bayram seyran günleri
Gülerdim fazla gördün kaldırdın izinleri
Gönlümün bahçesinde büyütüp hüzünleri
Mutluluğun ardından bakıp gitmek farz oldu

Sevilmeyi kalbime ırak ettin neyleyim
Bahçemin baharını kurak ettin neyleyim
Bensiz hayat nasıldır merak ettin neyleyim
Huzurundan hicrinle çıkıp gitmek farz oldu

Cesurca imzaladın ayrılık fermanını
Düşünme derbederin derdinin dermanını
Kesat hasat eyleyip bu yılın harmanını
Seneye çok ümitler ekip gitmek farz oldu

Bana mısın demezdim türlü işkencelere
Bir cümlen mecnun etti saldı düşüncelere
Kaderime yazdığın sabahsız gecelere
Çaresizce boynumu büküp gitmek farz oldu

Ben gülmeyi beklerken kaderin bak ağına
İskan eyledi beni dertlerin sokağına
Ömrümü adadığım aşkımın şakağına
Ellerimle bir mermi sıkıp gitmek farz oldu

Kalbinin hammaddesi nasırmış geç anladım
Aşkta payım tam değil küsürmüş geç anladım
Sevgisiz bir hayata esirmiş geç anladım
Gönlümü zindanlara tıkıp gitmek farz oldu

Başkası mı zannettin umudumu kıranı
Sen imar ettin bak bu abide-i viranı
Gözüm gibi baktığım kalan her hatıranı
Resimlerine kadar yakıp gitmek farz oldu

Gönlümün çektiğini anlatsaydım beynime
Düşünmeden ilmeği takacaktı boynuma
Bilmeden aşk yılanı beslediğim koynuma
Teselli hançerini sokup gitmek farz oldu

Gidiyorum eline çeşit çeşit kına yak
Rengi gözyaşıma denk kana eşit kına yak
Hindistan’dan kervanla tırla taşıt kına yak
Bana da deli gönlü yakıp gitmek farz oldu

Tercan Keskin