‘Gün’ler

'Gün'ler

Popüler kültürün; her duyguya, duruma veya olguya sembolizmden ibaret popülist etiketler yapıştırma konusunda oldukça hünerli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Sorunların, onlara birer gün tayin edip anmayla çözüleceği, bu günleri ananların da sorunların çözümü konusunda üzerlerine düşen görevi yapmış olacağı intibaı verme yanılsaması nasıl da büyük bir kandırmaca halbuki!

Bugün yani 11 Ekim, 2012 yılından beri Dünya Kız Çocukları Günü olarak kutlanıyor. Oysa o günden bugüne bu konu hakkında bir santim ilerleme kaydedilmediği hatta daha da geriye gittiğimiz konusunda yemin edebilirim ama ispatlayamam.

İlerleme için çalışmak, çaba sarf etmek ve en önemlisi de samimi olmak gerekiyor. Bize dayatılan ve bizim de itirazsız, sorgusuz-sualsiz kabul ettiğimiz bu popülizmde zerre kadar samimiyet yok nitekim.

Cinsiyet, din, dil, ırk, mezhep gibi kriterlere göre insanları sınıflandırıp kendimize yakın hissettiklerimizi yüceltmek, koruyup kollamak, uzak hissettiklerimizi ise değersizleştirip hor görmek, öldürmek, yok etmek şeklinde kodladığımız zihin yapımızı bir an önce değiştirmek, doğru ve ideal olanı yapmak yani adaletli olmak insanlık olarak en önemli ve en birinci yükümlülüğümüz olmalı. Aksi; kendi egolarımızı tatmin etmek ve hayatlarımızı kolaylaştırmak uğruna dünyayı cehennem simülasyonu bir yanan küreye çevirmekten başka bir işe yaramıyor, yaramayacak. Ve yarın, çocuklarımıza miras olarak bırakmak için bu kendi ellerimizle inşa ettiğimiz cehennemden arta kalanlardan başka bir şey bulamayacağız…

Fotoğraf: Zane Lee & PS AI.

“Üç harfliler”

“Üç harfliler”

“Üç harfliler” şeklinde sıfatlar da yakıştırılan zincir/perakende marketlere yapılan, ‘gereğinden fazla hatta fahiş zamlar yaparak enflasyonu ve hayat pahalılığını körükledikleri’ şeklindeki suçlamalar son dönemde oldukça artış gösterdi. Bu suçlamaları, sistemin dinamiklerini bilmeyen ve pahalılıktan birinci derecede olumsuz yönde etkilenen sade vatandaşın yapması kabul edilebilir olsa da siyasetçiler de dahil karşı karşıya olduğumuz pahalılıkta asıl pay sahibi olanların da sade vatandaş gibi söylemlerde bulunmasını garipsiyorum açıkçası.

Zincir marketlerin bilinçli olarak fahiş zamlar yapıp yapmadığını tespit etmenin çok kolay olduğu gerçeğini herkes görmezden geliyor nedense. Oysa bu iddiaları ispat etmek için devletin açtığı Tarım Kredi Kooperatif Marketleri, benzer ürünleri iddia ettikleri gibi gerçek yani şişirilmemiş fiyatlarla satarlarsa zincir marketlerin nelere ne kadar haksız zam yaptıkları da oldukça basit bir şekilde anlaşılmış olmaz mı? Hatta vatandaş ucuzu varken pahalısını almayacağı için otomatik olarak iş yapamayacak zincir marketleri de cezalandırmış olmaz mı? Olur elbette.

Ama gel, gör ki bu yöntem tercih edilmiyor. Neden dersiniz? Çünkü zincir marketlerin fahiş zamlarla enflasyonu körükledikleri gibi iddialar abartıldığı ölçüde doğru değil. Hatta bu marketler, pahalı olduğunda vatandaşı direkt olarak en çok etkileyen gıda ürünleri ve temel ihtiyaç maddelerinin satıldığı yerler olduğu için günah keçisi ilan edilerek popülist bir art niyetle ve sorumluluktan kaçma saikiyle hareket edildiğini bile düşünmüyor değilim.

Nihayetinde; enflasyon bu kadar yüksekken, hammadde, akaryakıt, elektrik, personel giderleri ve diğer maliyetler (üç harflilerin zamlarından daha önce) katbekat artmışken son çıktı ürünlerin ucuz olmasını beklemek ya cehalet ya da art niyet sahibi olmak demektir.

Öyle görünüyor ki; yine asıl sorumlular, parmakları cambaza doğrultarak dersine çalışmamış olmanın ve kifayetsiz tembelliğinin sorumluluğundan kolayca yırtma çabasında…

Kara kediler

Kara kediler

Kara kediler, tarih kitaplarına kara leke olarak geçen birçok bağnazlıktan birinin en diri şahitlerindendir desek yeridir aslında.

İnatçı ve özgür ruhlu olmalarına dini dogmaların da etkisiyle yüklenen negatif anlamlar sayesinde yıllar boyu nefret objesi olarak görüldü bu sevimli canlılar. Hatta bu akıl ve insanlık dışılık o kadar ileri gitti ki; kedi beslemek, cezası yakılarak öldürülmek olan bir suç olarak bile kabul edildi bir süre.

Zaman içinde akıl, mantık ve bilimin hâkim olmasıyla bu utanılası uygulamalar son bulmuş olsa da günümüzde içten içe hala bu çarpık düşüncenin emarelerini hissediyor; hala kara kedilerin uğursuzluk getirdiğine inanmaya devam ediyoruz. Oysa içinde bulunduğumuz ekosistemin vazgeçilmez bir üyesi olan bu şirin ve narin canlılar da diğer tüm canlılar gibi sevgiyi, ilgiyi ve en önemlisi yaşamayı hak ediyorlar.

Hassas dengeler üzerinde oluşturulan bu ekosistemin devamlılığını; taraflardan birinin lehine/aleyhine davranmadan, dengeyi bozmadan sağlamak her insanın insanlık görevi olmalı.