Ali

Ali

2015’in 16 Mart’ında yani yedi yıl önce bugün;

“Ben buradan gider oldum,
Yalan dünya size kalsın!”

der gibi aramızdan ayrılıp hepimizin er ya da geç hayat yolculuğunun sonunda varacağı mutlak gerçekliğe gitti Ali.

Kendisini, vefatından sonra da hakkında içten, güzel sözler söyleyen birçok kimse gibi bir süre önce kapanan FriendFeed platformunda tanıdım. Hem insani hem de mesleki meselelere bakışta oldukça fazla ortak paydaya sahip olmanın yanında samimi, iyimser ve yapıcı kişiliği sayesinde bu tanışıklığımız kısa sürede arkadaşlığa, dostluğa hatta abi-kardeş mesabesine kadar ulaştı. Birçok projede beraber çalışmanın yanında gelecek için de farklı proje fikirleri geliştirip bunları nasıl hayata geçirebileceğimize dair mütalaalarda bulunduk, hatta münakaşalar bile ettik.

Uzun yıllar sanki sahibiymiş gibi benimseyerek çalıştığı işinden biraz da buruk bir şekilde ayrıldığı zamana denk gelen rahatsızlığının tekrar nüksettiği günlerdeki kısa bir süre hariç ne yüzünde ne de gözlerinde umutsuzluğa dair zerre emare gördüğümü söylesem yalan söylemiş olurum. En zor işlerin bile üstesinden gelmenin birden çok yolunun olduğuna olan inancı sayesinde kendi vazifesi olmamasına rağmen birçok alanda araştırmalar yapmayı, yeni şeyler öğrenmeyi, öğrendiklerini pratik etmeyi ve hatta bu öğrendikleriyle çevresindeki insanların hayatlarına katkıda bulunmayı olabildiğince severdi.

Soyadından esinlenerek üretip takma isim olarak kullandığı “core” lakabından yola çıkarak hayata geçirdiği “corelogotype” projesiyle tanıyıp tanımadığı fark etmeksizin yüzlerce insana hiçbir karşılık beklemeden isimleriyle logolar yaptı. Hatta bu logolarda kullandığı Harabara fontunu birçok meslektaşım onun sayesinde öğrendi, sevdi.

Eyüpnight adını verdiğimiz ve gece yarısı kalkıp Eyüp Sultan’da sabah namazı kılarak başladığımız, sonrasında kahvaltı sohbetleriyle, ardından da spontane mekân ziyaretleriyle devam ettirdiğimiz mini toplantı-geziler sayesinde birçok insanın tanışmasına, arkadaş hatta dost olmasına vesile oldu.

Ara sıra anlamının dışında “kötü, önemsiz, değersiz” gibi anlamlar yükleyerek kullandığım “cacık” kelimesinin yine bu anlamda kullanımının yayılmasına hayli katkısının olduğunu kimse inkâr edemez.

Genç yaşına rağmen her düşünceden insanla her konuda (çoğumuzun aksine) kırıp dökmeden sohbetler hatta tartışmalar yapabilecek kadar olgun biriydi. Aynı zamanda kişisel sitesinde isminin altına “Allah’ın bipolar kulu” yazacak kadar kendisiyle barışık, bir o kadar da ince bir zekâya da sahipti.

Çoğu müteveffanın arkasından biraz yapmacık, biraz zoraki, biraz da âdet yerini bulsun diye söylenen süslü sözlerin aksine O’nun ardından söylenen ve söylenecek her güzel söz, her iltifat dolu kelam için kifayetsiz dense yeridir.

Uzun ömürlerinde kısacık hayatlar yaşayan insanların aksine kısacık ömrüne uzun bir hayat sığdırdı. Gönül, daha uzun bir hayatta çok daha güzel anılar biriktirmeyi arzu ederdi. Lakin zengin-fakir, yaşlı-genç hiç kimsenin levh-i mahfûza yazılan yazgısının dışına çıkmasının mümkün olmadığı gerçeği bir kez daha tecelli etti. Ve bu mutlak iradeye karşı hiçbirimizin elinden hiçbir şey gelemiyor.

Allah mekânını cennet, geride bıraktıklarını aziz kılsın kardeşim Ali!

Görev

Görev

Çoğu zaman insanlara verdiğiniz hak ettiklerinden fazla değer, zor durumlarda kalmanıza neden olur. Yanlışları affetmeniz, hataları düzeltmeniz, farklılıklara saygı göstermeniz, hiçbir ayrım gözetmeksizin yardımsever olmanız zamanla meziyetiniz değil de göreviniz olarak algılanır. Hatta bir süre sonra buna mecburmuşsunuz gibi davranılır size. İşte o zaman anlayın ki; taşlar yerinden oynamış, roller kontrolden çıkmış, insanlar insanlıkla alay etmeye başlamışlardır. Ve böyle zamanlarda üstlenmeniz gereken en önemli görev; insanlara rağmen insanlığın onuruna sahip çıkmaktır…

Son Av

Son Av

Kendimi bir kitapsever olarak nitelendirsem de özellikle son birkaç yılda gerek iş yoğunluğu gerekse başka meşguliyetlerden ötürü uzun zamandır düzenli kitap okuyabildiğim söylenemez.

Romanlarında araştırma derinliği, mantıksal kurguları, sürükleyiciliği gibi hünerlerini ustalıkla sergilemesi nedeniyle Jean-Christophe Grange kitaplarını severek okusam da bahanelerin çokluğu yüzünden uzun zamandır kütüphanede bekleyen Son Av romanını ancak bitirebildim.

Grange’in diğer eserlerini de okumuş biri olarak Son Av’ın bende öncekiler kadar iyi bir etki bırakmadığını, beklentilerimi çok da karşılamadığını söylesem yeridir. Belki bunda zaman içerisinde insanın yaşadığı değişimlerin, beklentilerdeki farklılıkların da etkisi vardır, bilemiyorum. Ama hayal kırıklığı düzeyinde olmasa da özellikle günümüzün popülizm koktuğu her halinde belli olguları sinsice öne çıkarmasını ve marjinal propagandizmin manşeti düzeyindeki konularda ucuz mesajlar vermeye çalışmasını yersiz ve hatta art niyetli buldum.

Gelişmekle popülizme ayak uydurmak (hatta çanak tutup bundan beslenmek) arasında farkların olduğuna, olması gerektiğine inanan biri olarak bu kıstası hayatımızın her aşamasında karşılaştığımız durumlar ve olaylar için uygulayabilmeliyiz. Bunun sonucu olarak sorgulama yeteneklerimiz gelişecek, bu sayede doğru veya yanlış olarak sınıflandırmakta zorlanacağımız griliklerin de hangi tarafa yakın olduğunun kararını tereddüde düşmeden verebileceğiz düşüncesindeyim.