“Üç harfliler”

“Üç harfliler”

“Üç harfliler” şeklinde sıfatlar da yakıştırılan zincir/perakende marketlere yapılan, ‘gereğinden fazla hatta fahiş zamlar yaparak enflasyonu ve hayat pahalılığını körükledikleri’ şeklindeki suçlamalar son dönemde oldukça artış gösterdi. Bu suçlamaları, sistemin dinamiklerini bilmeyen ve pahalılıktan birinci derecede olumsuz yönde etkilenen sade vatandaşın yapması kabul edilebilir olsa da siyasetçiler de dahil karşı karşıya olduğumuz pahalılıkta asıl pay sahibi olanların da sade vatandaş gibi söylemlerde bulunmasını garipsiyorum açıkçası.

Zincir marketlerin bilinçli olarak fahiş zamlar yapıp yapmadığını tespit etmenin çok kolay olduğu gerçeğini herkes görmezden geliyor nedense. Oysa bu iddiaları ispat etmek için devletin açtığı Tarım Kredi Kooperatif Marketleri, benzer ürünleri iddia ettikleri gibi gerçek yani şişirilmemiş fiyatlarla satarlarsa zincir marketlerin nelere ne kadar haksız zam yaptıkları da oldukça basit bir şekilde anlaşılmış olmaz mı? Hatta vatandaş ucuzu varken pahalısını almayacağı için otomatik olarak iş yapamayacak zincir marketleri de cezalandırmış olmaz mı? Olur elbette.

Ama gel, gör ki bu yöntem tercih edilmiyor. Neden dersiniz? Çünkü zincir marketlerin fahiş zamlarla enflasyonu körükledikleri gibi iddialar abartıldığı ölçüde doğru değil. Hatta bu marketler, pahalı olduğunda vatandaşı direkt olarak en çok etkileyen gıda ürünleri ve temel ihtiyaç maddelerinin satıldığı yerler olduğu için günah keçisi ilan edilerek popülist bir art niyetle ve sorumluluktan kaçma saikiyle hareket edildiğini bile düşünmüyor değilim.

Nihayetinde; enflasyon bu kadar yüksekken, hammadde, akaryakıt, elektrik, personel giderleri ve diğer maliyetler (üç harflilerin zamlarından daha önce) katbekat artmışken son çıktı ürünlerin ucuz olmasını beklemek ya cehalet ya da art niyet sahibi olmak demektir.

Öyle görünüyor ki; yine asıl sorumlular, parmakları cambaza doğrultarak dersine çalışmamış olmanın ve kifayetsiz tembelliğinin sorumluluğundan kolayca yırtma çabasında…

Kara kediler

Kara kediler

Kara kediler, tarih kitaplarına kara leke olarak geçen birçok bağnazlıktan birinin en diri şahitlerindendir desek yeridir aslında.

İnatçı ve özgür ruhlu olmalarına dini dogmaların da etkisiyle yüklenen negatif anlamlar sayesinde yıllar boyu nefret objesi olarak görüldü bu sevimli canlılar. Hatta bu akıl ve insanlık dışılık o kadar ileri gitti ki; kedi beslemek, cezası yakılarak öldürülmek olan bir suç olarak bile kabul edildi bir süre.

Zaman içinde akıl, mantık ve bilimin hâkim olmasıyla bu utanılası uygulamalar son bulmuş olsa da günümüzde içten içe hala bu çarpık düşüncenin emarelerini hissediyor; hala kara kedilerin uğursuzluk getirdiğine inanmaya devam ediyoruz. Oysa içinde bulunduğumuz ekosistemin vazgeçilmez bir üyesi olan bu şirin ve narin canlılar da diğer tüm canlılar gibi sevgiyi, ilgiyi ve en önemlisi yaşamayı hak ediyorlar.

Hassas dengeler üzerinde oluşturulan bu ekosistemin devamlılığını; taraflardan birinin lehine/aleyhine davranmadan, dengeyi bozmadan sağlamak her insanın insanlık görevi olmalı.

Ali

Ali

2015’in 16 Mart’ında yani yedi yıl önce bugün;

“Ben buradan gider oldum,
Yalan dünya size kalsın!”

der gibi aramızdan ayrılıp hepimizin er ya da geç hayat yolculuğunun sonunda varacağı mutlak gerçekliğe gitti Ali.

Kendisini, vefatından sonra da hakkında içten, güzel sözler söyleyen birçok kimse gibi bir süre önce kapanan FriendFeed platformunda tanıdım. Hem insani hem de mesleki meselelere bakışta oldukça fazla ortak paydaya sahip olmanın yanında samimi, iyimser ve yapıcı kişiliği sayesinde bu tanışıklığımız kısa sürede arkadaşlığa, dostluğa hatta abi-kardeş mesabesine kadar ulaştı. Birçok projede beraber çalışmanın yanında gelecek için de farklı proje fikirleri geliştirip bunları nasıl hayata geçirebileceğimize dair mütalaalarda bulunduk, hatta münakaşalar bile ettik.

Uzun yıllar sanki sahibiymiş gibi benimseyerek çalıştığı işinden biraz da buruk bir şekilde ayrıldığı zamana denk gelen rahatsızlığının tekrar nüksettiği günlerdeki kısa bir süre hariç ne yüzünde ne de gözlerinde umutsuzluğa dair zerre emare gördüğümü söylesem yalan söylemiş olurum. En zor işlerin bile üstesinden gelmenin birden çok yolunun olduğuna olan inancı sayesinde kendi vazifesi olmamasına rağmen birçok alanda araştırmalar yapmayı, yeni şeyler öğrenmeyi, öğrendiklerini pratik etmeyi ve hatta bu öğrendikleriyle çevresindeki insanların hayatlarına katkıda bulunmayı olabildiğince severdi.

Soyadından esinlenerek üretip takma isim olarak kullandığı “core” lakabından yola çıkarak hayata geçirdiği “corelogotype” projesiyle tanıyıp tanımadığı fark etmeksizin yüzlerce insana hiçbir karşılık beklemeden isimleriyle logolar yaptı. Hatta bu logolarda kullandığı Harabara fontunu birçok meslektaşım onun sayesinde öğrendi, sevdi.

Eyüpnight adını verdiğimiz ve gece yarısı kalkıp Eyüp Sultan’da sabah namazı kılarak başladığımız, sonrasında kahvaltı sohbetleriyle, ardından da spontane mekân ziyaretleriyle devam ettirdiğimiz mini toplantı-geziler sayesinde birçok insanın tanışmasına, arkadaş hatta dost olmasına vesile oldu.

Ara sıra anlamının dışında “kötü, önemsiz, değersiz” gibi anlamlar yükleyerek kullandığım “cacık” kelimesinin yine bu anlamda kullanımının yayılmasına hayli katkısının olduğunu kimse inkâr edemez.

Genç yaşına rağmen her düşünceden insanla her konuda (çoğumuzun aksine) kırıp dökmeden sohbetler hatta tartışmalar yapabilecek kadar olgun biriydi. Aynı zamanda kişisel sitesinde isminin altına “Allah’ın bipolar kulu” yazacak kadar kendisiyle barışık, bir o kadar da ince bir zekâya da sahipti.

Çoğu müteveffanın arkasından biraz yapmacık, biraz zoraki, biraz da âdet yerini bulsun diye söylenen süslü sözlerin aksine O’nun ardından söylenen ve söylenecek her güzel söz, her iltifat dolu kelam için kifayetsiz dense yeridir.

Uzun ömürlerinde kısacık hayatlar yaşayan insanların aksine kısacık ömrüne uzun bir hayat sığdırdı. Gönül, daha uzun bir hayatta çok daha güzel anılar biriktirmeyi arzu ederdi. Lakin zengin-fakir, yaşlı-genç hiç kimsenin levh-i mahfûza yazılan yazgısının dışına çıkmasının mümkün olmadığı gerçeği bir kez daha tecelli etti. Ve bu mutlak iradeye karşı hiçbirimizin elinden hiçbir şey gelemiyor.

Allah mekânını cennet, geride bıraktıklarını aziz kılsın kardeşim Ali!